DEMANS VE HUKUKSAL SÜREÇLER
Türk Hukukunun Demanslı bir hasta hakkında belirlemiş olduğu yasal süreçler hakkında bilgi sahibi olunması oldukça önemli bir konudur.
Alzheimer Demans ve diğer demans hastaları ve yakınları sağlık ve sosyal güvence ile ilgili birçok sorunu beraberinde taşır ve yüksek ekonomik maliyetli sorunlar beraberinde yaşanır.
Bireye demans tanısı konulmasından itibaren tedavi ve takip yapılırken aynı zamanda hukuksal sorunları hasta yakınlarının öğrenmesi gereklidir.
Demanslı bir hastanın hukuki işlemleri, sorumlu tutulabileceği durumlar, hukuka aykırı eylem ve işlemler ve bunların çözümü oldukça karmaşık gibi görünse de Türk Hukuk sistemi tarafından belirgin kılınmaya çalışılmıştır.
Demans tanısı : En basit tanımıyla kişinin bellek ve davranışsal işlevlerinde bozulma olması ile yeni bilgileri öğrenmesi, öğrenilmiş bilgiyi hatırlamasında güçlük olması durumudur.
Alzheimer tipi demans (AD) ise bir hastalıktır. En sık ve en çok bilinen demans tipidir. Daha sık görülmesi sebebi ile daha sık bahsi geçmekle birlikte demansın daima sebebi AD değildir ki demans yapan birçok farklı sebep vardır. AD, tüm demansların % 50-80’inini oluşturur. 65 yaş üzeri yaşayanlarda AD oranı %6-10 iken 85 yaş üzerinde yaşayanların %30-40 gibi oranlardadır. Yani yaş arttıkça görülme sıklığı artar. Günümüzde insan ömrü eski yıllara göre arttığı için artık AD ile daha sık karşılaşılmakta ve daha iyi tanınmaktadır.
Demansın farklı evrelendirmeleri vardır ve en anlaşılabilir hali ile hafif, orta, ileri evre olarak tanımlanır.
Hafif Bellek bozukluğu evresinde bellek bozukluğu hafif derecededir, günlük yaşam aktiviteleri bozulmamıştır.İş ya da toplumsal alanlarda bozulma olsa da hastanın kişisel bakımı yeterli ve yargılama yeteneğinin yerinde olduğu, bağımlı olmadan yaşamını sürdürebileceği ifade edilebilir. Bu evrede gözlemci gerekebilir.
Orta Bellek bozukluğu evresinde bellek ve diğer davranışsal ( konuşma, davranış, muhakeme, yürütücü fonkisyonlar gibi ) işlevlerde etkilenme olur ve günlük yaşamsal aktiviteler bozulmuştur. Bağımlı olmadan yaşayabilmekte güçlük çektiği ve refakatçinin gerekli olduğu b,ir dönemdir.
İleri evre bellek bozukluğu evresinde ise tüm bilişsel işlevler etkilenmiş olup bellek ve davranış bozukluğu belirgindir ve kişi günlük yaşam aktivitelerini sürdüremez, yaşam aktiviteleri sürekli bir gözetim gerektirecek düzeyde bozulduu ve hastanın kendisine bakamayacak düzeyde olduğu evredir.
Demans hastalığının ilerleyici seyri olmasından dolayı hastalık evresine bağlı olarak hastaların algı ve muhakeme yetileri önemli derecede etkilenir ve bireyin hukuki süreçlerde sorumluluğu ortadan kalkmış olur.
Türk Ceza Kanunu’nda önemli bir tanımlama vardır: Bir birey işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayacak durumda değilse ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinden yoksun ise o bireyin cezai sorumluluğu yoktur ve bu kişilerin cezalandırılamaz ancak haklarında güvenlik tedbirleri uygulanabilir.
Hukuksal süreçleri anlayabilmek için bazı hukuksal tanımlamaları açıklamaya çalışalım.
Medeni Hukuk Tanımı: Kişiler hukuku, aile hukuku, borçlar hukuku, eşya hukuku, miras hukuku olmak üzere bireylerin kişisel durumlarını, aile ilişkilerini, mallar üzerindeki yetkilerini, diğer şahıslarla olan borç ilişkilerini, ölümlerinden sonra miraslarını düzenleyen kuralların yer aldığı hukuk dalıdır.
Kişinin Mümeyyiz kabul edilmesi; 18 yaşını dolduran kişinin tam bir zihinsel ve ruhsal sağlamlık içinde olmasıdır.
Hak ehliyeti : Medeni kanuna göre her insan hak ehliyetine sahiptir. Hak ehliyeti bütün insanların genel ve eşit olarak, hak ve borçlara sahip olabilme yeteneğini ifade eder.
Fiil ehliyeti: Bir kişinin kendi eylemleri sonucunda hak ya da borç sahibi olabilmesidir.
Yani kişinin kendi fiilleri ile hak edinebilmesi ve borçlar altına girebilmesi bunlar üzerinde değişiklik (devredebilmesi veya son verebilmesi ) yapabilmesidir. Hak ehliyetinden farklı olarak sonradan kazanılır.
Fiil ehliyeti olabilmesi için kişinin reşit olması, kısıtlı olmaması ve ayırt edebilme gücüne sahip olması gerekir.
Fiil ehliyetine sahip herkes hak ehliyetine de sahiptir; ancak hak ehliyetine sahip olan herkes fiil ehliyetine sahip değildir.
Demans hastaları gibi fiil ehliyeti sınırlanmış olan kişi, esasında hak ehliyetine sahiptir.
Ancak bir kişinin fiil ehliyetine getirilmiş olan bir sınırlama aynı şekilde hak ehliyetini de sınırlandırır. Yani sahip bulunduğu bu haklardan bazılarını kanunda (TMK madde 14 ve 16) belirtilen nedeni ile bizzat kullanamaz. Bu haklar onun adına kanuni temsilci tarafından kullanılır.
Yani her kişinin hak ehliyeti vardır, kişiliğin esasını, özünü de zaten hak ehliyeti oluşturur. Fiil ehliyeti ancak bir fiil söz konusu olduğunda aranır; fiil ehliyeti belli bir fiil için ya vardır, ya da yoktur, dolayısıyla söz konusu fiil ya hukuki sonuç doğurur ya da doğurmaz.
Bilinçli harekeket edebilme şartlarından yoksun bulunan kişiler, fiil ya da sözleri ile taahhüt altına girme ihtimalinden korunmaları amacıyla fiil ehliyetinden yoksun bırakılmışlardır ve hukuku ihlal etmeleri durumunda da sorumlulukları özel olarak düzenlenmiştir.
Fiil ehliyetinin, hukuka uygun fiillerde bulunabilme ehliyeti ve hukuka aykırı fiillerden sorumlu tutulabilme ehliyeti konusunu biraz açalım;
a) Hukuka Uygun Fiillerde Bulunabilme Ehliyeti ;
Hukuka uygun sonuç doğuracak bütün işlem ve fiilleri yapabilme ehliyetidir.
Hukuki işlem ehliyeti, borçlandırıcı işlem yapabilme ehliyetini ve tasarruf işlemi yapabilme ehliyetini kapsar.
Tasarruf ehliyeti, kişinin, hakları üzerinde kendi fiilleriyle doğrudan doğruya etkiler yapabilmesidir; örneğin bir mülkiyetini devretme, sınırlama, değiştirme ve terk etme ehliyetine de sahiptir.
Fiil ehliyeti bulunmayanlar, kanuni temsilcileri vasıtası ile hukuki işlem ve tasarruf ehliyetlerini kullanırlar.
b) Hukuka Aykırı Fiillerden Sorumlu Tutulabilme Ehliyeti:
Kişinin haksız fiiliyle bir başka kişiye zarar vermesi durumunda bu hareketi nedeni ile sorumlu tutulabilme ehliyetidir.
Kişinin fiili ile verdiği zararı tazmin etme sorumluluğudur.
“Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır” (TMK madde 10).
“Ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyeti yoktur” (TMK madde 14).
Demanslı bir hastanın fiil ehliyetinin araştırılması ve tespit edilmesi, hukuki işlemler gerçekleştirmesi ve buna göre Türk Hukukundaki statüsünün belirlenmesi bakımından önemlidir.
Demans hastası bir kişinin hukuki işlemler gerçekleştirebilmesi bakımından
a) Fiil ehliyetinin tespit etmek,
b) Bu kişinin ayırt etme gücüne sahip olup olmadığının
c) Kısıtlı bulunup bulunmadığının belirlenmiş olması gereklidir.
Ayırt etme Gücü; Kısıtlılık; Tam veya sınırlı ehliyetsiz tanımlarını açıklayalım;
Ayırt Etme Gücü
Kişinin bilinçlilik durumu ve iradesi normal ise ayırt etme gücü vardır.
Ayırt etme gücü bulunmayan kişiler hiçbir surette kendi fiilleri ile hak edinemez, borç altına giremezler.
Demans hastalığının akli durumu nedeni ile ayırt etme gücünden yoksun bulunup bulunmadıklarının dikkatle tespiti gerekmektedir.
Ayırt etme gücünün varlığı ya da yokluğu her olay için ayrı ayrı saptanmalıdır.
Bir hukuki fiil için ayırt etme gücüne sahip kabul edilebilirken, bir diğer hukuki fiil için bu güçten yoksun kabul edilebilir.
Demans, hafif, orta ve ağır evreleri olan rahatsızlık olup(daha önce tanımlandı) hafif evresinde, yani demansın daha başlangıcı dönemlerinde henüz yargılama yeteneği bozulmamış bir demanslı hastanın ayırt etme gücüne sahip bulunduğu ve bu halde iken yapmış olduğu işlemler yönünden fiil ehliyetine sahip olduğu kabul edilebilecektir.
Demansın ağır evresinde olan bir kişi gibi ileri derecede akıl hastalarının da, devamlı olarak her konuda ayırt etme gücünden yoksun olduğu kabul edilmektedir.
Ancak Demans hastalığının evreleri arasındaki geçiş sürecinin belirsizliği ve hastalık belirtilerinin ciddileşmesinin her an söz konusu olabileceği düşünüldüğünde, bir kişiye demans tanısının konulmasından sonra bu kişinin tam ehliyetli olduğunun söylenebilmesi, oldukça güçtür ve çok dikkatli değerlendirme yapılmalıdır.
Ehliyetsizlik durumu ; Tam Ehliyetsizlik ve Sınırlı Ehliyetsizlik
Ayırt etme gücünden yoksun olan kişilerin oluşturduğu guruba, tam ehliyetsizler denilir
“Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz”. (TMK madde 15).
Tam ehliyetsizler, kanunda belirtilen istisnalar dışında hiçbir hukuki işlemi kendileri yapamayacaklarından, tüm işlemlerin onlar adına kanuni temsilci (veli ya da vasi) tarafından yapılması gerekir.
Kısıtlı olan kişinin işlemlerini yapabilmesi için atanan kişiye VASİ denir.
Yani demans hastası bir kişinin gerçekleştirdiği somut işleme göre ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı saptanarak, bu gücün bulunmadığı tespit olunduğu takdirde onun tam ehliyetsiz olduğundan bahsedilmeli ve buna bağlanan hukuki sonuçlar gündeme getirilmelidir.
Özellikle demans hastalığının ileri evresinde, , onun ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksun olması anlamına gelmektedir.
Sınırlı Ehliyetsizlik
Sınırlı ehliyetsizlik durumuında bir demans hastasının bu durumunun geçici olduğu ve önceden belirlenemeyen bir süre sonra tam ehliyetsiz hale geleceği dikkate alınarak, bu kişi sürekli takip altında tutulmalıdır.
KISITLI OLMAK
Kişiyi korumak amacıyla devlet tarafından yapılan bütün mal varlığını koruma altına alınması anlamına gelir.
TMK madde 405 hükmü, demans hastalarını ilgilendiren bir kısıtlama sebebini ihtiva etmektedir; ”Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle işlerini göremeyen veya korunması ve bakımı için kendisine sürekli yardım gereken ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan her ergin kısıtlanır”. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, “Görevlerini yaparlarken vesayet altına alınmayı gerekli kılan bir durumun varlığını öğrenen idari makamlar, noterler ve mahkemeler, bu durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirmek zorundadırlar” hükmüne de yer verilmiştir.
Sadece akıl hastası veya akıl zayıfı olma tek başına kısıtlama için yeterli değildir; ayrıca bu zihinsel yeti yokluğu veya eksikliğinin yardımı gerekli kılması da şarttır. Bu şartlar için şunlar söylenebilir: kişi akıl hastası veya akıl zayıfı (örneğin, demans hastası) olmasına rağmen, işlerini kendisi görebiliyorsa, sürekli korunma ve bakıma muhtaç değilse ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye sokmuyorsa, sırf akıl hastası ya da akıl zayıfı olması nedeniyle kısıtlanamaz.
Hukuken en önemli dayanak tıbbi olarak akıl hastası veya akıl zayıfı sayılan kişilerin “kendi işlerini göremeyecek durumda olmaları” veya “korunma ve bakımları için sürekli yardıma ihtiyaç duymaları” yahut “başkalarının güvenliğini tehlikeye sokmaları” durumlarının söz konusu olup olmadığının belirlenmiş olmasıdır.
Kişinin kısıtlanmasının o kişi açısından özgürlüğün sınırlanması hatta elinden alınması anlamına geleceğinden bu tespitin son derece titiz, yansız ve bilimsel olarak yapılması büyük önem arz etmektedir.
Vesayet makamı hakiminin ( Sulh hukuk mahkemesi hakimi) bu konuda son derece dikkatli olması, titiz bir inceleme yapması, işi ciddiye alması; bir yandan da konunun aciliyetine de uygun davranması, yaşanacak gereksiz zaman kayıplarının korunması gereken kişi başta olmak üzere toplumun zararına işlediğini gözetmesi gerekmektedir.
Kısıtlanmaya dair hukuki süreç nasıl işler;
VASİ TAYİNİ
1. ADIM: Bu kişinin bir akrabasının (ve bazı hallerde de üçüncü bir kişinin) vesayet makamına yapacağı bildirim üzerine veya yetkili mahkemenin durum ile ilgili haberdar olması ile başlamaktadır.
Demans hastası olan kişinin akrabaları (özellikle de altsoyu), bu kişiye gerektiği gibi bakabilmek, onunla ilgili hukuki işlemleri gerçekleştirebilmek maksadı ile bu kişinin kısıtlanması yolunda mahkemelere talepte bulunmaktadırlar. TMK 405. Maddesinde, vesayet makamına müracaat edebilecek kişilerle ilgili bir sınırlama yoktur. Örneğin, hiçbir akrabası bulunmayan bir demans hastası için, komşuları da vesayet makamına ihbarda bulunabilir.
Veya yetkili mahkeme, bir talebe gerek olmaksızın, bu kısıtlama sebebinden herhangi bir şekilde haberdar olur olmaz kendiliğinden harekete geçerek, sürece uygun olarak (TMK madde 405 f. 2) yetkili vesayet makamı vasıtasıyla ve kanunda belirtilen şartların mevcudiyeti halinde kısıtlama kararı vermelidir.
Şöyle ki: , görülmekte olan bir dava sırasında, davayı gören mahkeme, taraflardan biri hakkında (örneğin, demans hastası ) akıl hastalığı veya akıl zayıflığı biçimindeki kısıtlama sebebinin söz konusu olduğu hususunda bilgi almışsa;
a) Eğer bu mahkeme vesayet makamı (sulh hukuk mahkemesi) ise ve kısıtlama sebebinin mevcudiyetine dair hakkında bilgiye ulaşılan kişinin yerleşim yeri de bu vesayet makamının yargı çevresinde yer alıyor ise, dava ve taraf ehliyeti kamu düzenini ilgilendirdiğinden, ilgili kişinin vesayet altına alınmasının gerekip gerekmediğini araştırması ve şayet gerektiği sonucuna ulaşılırsa ilgilinin vesayet altına alınmasına karar verip , davaya vasi huzuru ile devam edilmesi gerekmektedir.
b) Bilgiye ulaşan mahkeme vesayet makamı değil ise, ya da vesayet makamı olsa da hakkında bilgi alınan kişinin yerleşim yeri vesayet makamı değilse, aynı şekilde konuyu bekletici mesele yaptıktan sonra konunun incelenmesi için TMK madde 411 uyarınca vasi tayini konusunda tek yetkili olan, ilgilinin yerleşim yerindeki vesayet makamına durumu ihbar edecek ve buradan gelecek sonuca göre işlem yapılacaktır.
Kişinin akrabası Başka bir yetlkili mahkeme ya da yerleşim
yerinde olmayan vesayet mahkemesi Yerleşim Yerindeki Sulh Hukuk Mahkemesi Vesayet Makamı VASİ TAYİNİ |
2. ADIM: Akıl hastası veya akıl zayıflığı nedeni ile vesayet altına alınması gereken demanslı kişiye mutlaka vasi tayini gereklidir; Kayyım (veya yasal danışman) tayini yoluna gidilemez.
Vasi ve kayyım yetki alanları ve sorumlulukları farklı olduğundan TMK madde 405’te yer alan hükme göre, bu hükümde belirtilen koşullar oluştuğu takdirde kişiye vasi atanması zorunludur.
“Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle kısıtlamaya ancak resmi sağlık kurulu raporu üzerine karar verilir. Hakim, karar vermeden önce, kurul raporunu göz önünde tutarak kısıtlanması istenen kişiyi dinleyebilir” denilmiş olup, bu hüküm ile akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedeni ile kısıtlama sebebi açısından kısıtlanması istenen kişinin dinlenilmesini mahkemenin takdirine bırakmıştır.
Burada amaçladığı şey, resmi sağlık kurulu raporunun sağladığı bilimsellik ile “bir kimsenin egoist hisler ve kötü maksatlarla hareket eden akrabalarının iddia ve beyanlarıyla kısıtlanma olasılığının önüne geçmek” olgusunu da sağlamaktadır.
Sağlık Raporu almak
Tam teşekküllü bir devlet hastanesinin iç hastalıkları, genel cerrahi, göz, kulak burun boğaz, nöroloji veya ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanları tarafından oluşan sağlık kurulu/kurullarından Sağlık Raporu alınmalıdır.
Resmi sağlık kurulu raporu olmaksızın demans hastası olan bir kişi hakkında akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedeni ile kısıtlama kararı verilemez.
Yine de hakim, takdir ederse akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedeni ile kısıtlanması söz konusu olan kişiyi dinleyebilecektir.
Burada her ne kadar resmi sağlık kurulu raporunun bilimselliği koruma sağlasa da her ihtimale karşı, kişilerin kötü niyetli taleplere yersiz bir şekilde kısıtlanmalarının önüne geçilmek istenmiş, hakime şüphelendiği durumlarda ilgili kişiyi bizzat dinlenme, durumunu bizzat tetkik etme imkanı tanınmıştır.
Şu halde, demans nedeni ile kısıtlanması talep edilen bir kişinin de, mahkeme tarafından dinlenilmesine karar verilmesi mümkün olup, bu sayede, aslında demans hastası olmamasına rağmen, bazı kötü niyetli kimselerce sadece yaşlılığı gerekçe gösterilerek demans hastası olduğu iddia edilen bir kişinin bu surette dinlenerek gerçeğin ortaya çıkarılması imkanı sağlanmıştır.
Vasi atanması, gecikmeksizin yapılması gereken görevlerden biri olsa da bazen delilerin toplanması, resmi sağlık kurulu raporunun alınması gibi işlemler zaman alabilmektedir.
İşte bu geçen zamanda kısıtlanacak kişinin yararlarını koruması için vesayet makamı kendiliğinden gerekli önlemleri alabilecek, gerekirse vasi atamandan önce kısıtlanacak kişinin fiil ehliyetini geçici olarak kaldırabilecek, acele yapılması gereken işlemler, onun gözetilip korunması, barınması gibi konularda işlerin çabuk görülmesi için ona bir temsilci atayabilecektir. Ayrıca, vesayet makamı, kısıtlanması muhtemel demans hastasının malvarlığı ile ilgili ihtiyati tedbir kararı verebilir. Böylelikle, fiil ehliyetine sahip olmayan hastanın malvarlığına yönelik hakları korunmuş olacaktır.
Resmi sağlık kurulu raporuna göre kısıtlanması istenenin kişinin vasi tayini ile kısıtlanmasına gerek olmadığı tespit olunmuşsa ve hakim başka bir rapor tanzimine de gerek görmemiş ise, kısıtlama davası reddolunacaktır.
Ancak hakim bu noktada kısıtlama davasını reddetmek yerine, raporda yer alan tespitlere ve somut olayın şartlarına göre kayyım tayini yoluna da başvurabilecektir.
KAYYIMLIK VE YASAL DANIŞMANLIK
Bazı durumlarda demanslı bir hastanın kısıtlanması için yeterli hukuki şartlar oluşmamış olabilir;
Örneğin, bu kişi demans hastası olsa da, bu hastalığın ilk evrelerinde bulunmaktadır ve işlerini görebilmekte, korunması ve bakımı için kendisine sürekli yardım gerekmemekte ve başkalarının güvenliğini de tehlikeye sokmamaktadır. Bu durumlarda TMK’da yer alan diğer düzenlemelerin uygulanması söz konusu olabilecektir. Bunlar, kayyımlık ve yasal danışmanlıktır
Kayyım atanmasını gerektiren haller kanunlarda açıkça belirtilmiş olup, kayyım hangi iş için atanmışsa, görev ve yetkilerinin sınırları da bu işe göre saptanacaktır
TMK madde 396 uyarınca, kayyım da, vasi gibi vesayet organlarından biri olarak sayılmıştır. Ancak vasi, vesayet altındaki kişinin hem kendisini gözetmek, hem de malvarlığını yönetmek ve hukuki işlemlerde onu temsil etmek üzere atandığı halde (TMK madde 403 f.) kayyım sadece belirli işleri görmek veya malvarlığını yönetmek için görevlendirilir.
Bu itibarla, kayyımın görev ve yetkileri, vasininkiler kadar çeşitli ve geniş olmayıp, Kayyım, vasinin aksine sadece kendisine verilen işi görmek veya belli bir malı veya bir malvarlığını yönetmekle görevlidir. Bunun dışındaki işlemleri yapamaz ve temsil konusu olan belli bir olayın dışında kendisine atanmış olduğu kişinin genel temsil yetkisine sahip kanuni temsilcisi durumunda da değildir.
VASİYETNAME
Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle (TMK 405) kısıtlanmış kişi, vasiyetnameyi ayırt etme gücüne sahip olduğu bir anda gerçekleştirmişse, bu kişi (TMK 502) vasiyetname yapma şartlarını haiz bulunduğundan, bu vasiyetnameyi geçerli saymak gerekecektir
Akıl hastalığı ve akıl zayıflığı sebebine binaen kısıtlanarak kendisine vasi tayin edilen demanslı bir kişi eğer demansın ilk safhasında ise ve vasiyetnameyi yaparken ayırt etme gücü mevcut ise, bu kişinin yaptığı vasiyetname de geçerli sayılacak, ancak bunu ispat etme yükü, demans hastası olan kısıtlının vasiyetnameyi yaptığı anda ayırt etme gücüne sahip olduğunu ileri süren kişiye ait olacaktır. Bu durumda, konu mahkemeye intikal ettiğinde, kişinin vasiyetnameyi yaptığı döneme yakın tarihlerdeki sağlık raporları, doktor muayene dökümleri ve kullandığı ilaçlara ilişkin veriler delil olarak kabul edilmekte ve hastaya ait tüm sağlık raporları toplanarak, dava dosyası, rapor verilmek üzere Adli Tıp Kurumu’na gönderilmektedir.
EVLENME EHLİYETİ
Evlenme ehliyetine sahip olabilmek için üç şart aranmaktadır;
Ayırt etme gücü, evlenme yaşı ve kanuni temsilcinin izni dikkate alınmalıdır.
“Ayırt etme gücüne sahip olmayanlar evlenemez”(TMK 125) .
Ayırt etme gücüne sahip, ergin olan ve kısıtlı da olmayan bir kişiye yasal danışman atanması halinde de, bu kişi evlenme ehliyetini haizdir (TMK 429) .
Yasal danışmanın görüşünün (olurunun) alınması gereken hususlar arasında evlenme işlemi sayılmadığı için, sınırlı ehliyetlilerin evlenme konusundaki fiil ehliyetleri sınırlandırılmış değildir(TMK 429) .
O halde, ayırt etme gücüne sahip olup, kısıtlanması için kanunun aradığı sebepler gerçekleşmediği için hakkında yasal danışman atanmasına karar verilen demanslı bir kişinin de evlenme ehliyeti vardır
Özellikle demansın ileri evresinde olan demanslı hastanın ayırt etme gücünden yoksun olduğu için evlenemeyeceği (TMK 125) , buna karşılık ayırt etme gücünden henüz yoksun olmayan, demansın ilk evresinde bulunan hastanın evlenmesi açısından bu hastalığının evlenmesine sakınca teşkil edip etmediği hususunda rapor alınmasının gerekli olduğu (TMK 133) söylenebilir.
BOŞANMA
TMK 148. Maddesine göre, demans hastas nedeniyle evliliğin iptali davası açılabilir. Eşlerden biri demans olup bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hale gelirse, Demans hastalığının ne zaman başladığı önem arz etmez; önemli olan bu hastalığının evliliğin iptali davası açıldığı zaman var olmasıdır ve hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş, dava açabilir. TMK 153. Maddesine göre, kısıtlı, vesayet makamının izni olamadan evlenirse, vasi, vesayet makamından izin alarak evliliğin iptali davası açabilir. Ancak, kısıtlı kişinin nüfus kaydında, kısıtlama kararı bulunduğu takdirde, evliliğin fiilen tesisi mümkün olmayacaktır.
TÜRK CEZA HUKUKU VE DEMANS
Demanslı bir kişinin suç işlemesi
a) Sağlıklı bir kişi suç işledikten sonra ve henüz hakkındaki hüküm kesinleşmeden demans hastalığına tutulmuş ise,
b) Akıl sağlığı yerinde bulunan bir kişi hakkındaki mahkumiyet hükmünün kesinleşmesinden sonra bu kişinin infaz aşamasında demans hastalığına tutulmuş ise,
c) Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez.
Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur
Daha önce de detaylı bahsedildiği üzere Demans (halk içinde kullanılan tabiri ile; bunama), zihinsel gücün tahribi veya yok olmasıdır. Öğrenme, bellek, dil fonksiyonları ve kişilik gibi zihinsel fonksiyonların bozulması ile karakterize olan, sosyal ve iş hayatını etkileyen, geri dönüşsüz ilerleyici bir beyin hastalığıdır. Demansın şiddeti, hastanın içinde bulunduğu evreye göre, hafif, orta ve ağır olabilir.
Demasın hafif evresinde, iş ya da toplumsal etkiler gibi alanlarda önemli ölçüde bozulma olsa da hastanın kişisel bakımı yeterli ve yargılama yeteneğinin yerinde olduğu, bağımlı olmadan yaşamını sürdürebileceği, ancak bir gözlemcinin varlığının gerekli olduğu;
Orta evrede, bağımlı olmadan yaşayabilmekte güçlük çektiği ve refakatçinin gerekli olduğu;
Ağır evrede ise, günlük yaşam etkinliklerinin sürekli bir gözetim gerektirecek düzeyde bozulduğu; hastanın kendisine bakamayacak duruma geldiği belirtilmektedir.
Şu halde, demans hastalığın başlangıç kısmı ile son aşaması arasında, kişinin algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneği bakımından büyük farkların bulunduğu için hastalığın hangi aşamasında iken bu fiili işlediğinin tıbben tespiti gerekmektedir.
ilk evresindeki bir demanslının suç işlemesi durumunda, “işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişi” olarak tıp biliminin uzmanlarına ile ilgili değerlendirme ile demansın ilerleyici bir hastalık olma özellliği ile karar verilmesi uygundur. TCK ya göre bir kişi ya akıl hastasıdır ya da değildir.
Demans hastası olan failin, bu hastalığın hangi aşamasında iken bu fiili işlediğinin tıbben tespiti gerekmektedir.
Fiil işlendikten sonra ortaya çıkan demans hastalığı, ya yargılama şartı olarak ceza muhakemesi ya da infazın geri bırakılması bakımından infaz hukukunu ilgilendirir.
Suçu işlediği sırada, kusur yeteneğini kaldırır bir mahiyette demans hastası olan kişi hakkında, “kusuru bulunmadığından ceza verilmesine yer olmadığına, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına” karar verilmeli; buna karşın demans hastası olduğu anlaşılan faile isnat olunan suçun oluşmadığı ya da bu failin suçu işlemediği anlaşılmış ise beraatine karar verilmelidir.
Suç işleyen ve kusur yeteneği bulunmayan bir demanslı hastanın
hükm olunacağı güvenlik tedbiri ile bu kişiler yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınacak, bu kişilerin tehlike hali ortadan kalktığı yada önemli ölçüde azaldığı yerleştirildiği bu kurumun sağlık kurulunca tespit olunduğu takdirde, mahkeme veya hakim kararı ile serbest bırakılması söz konusu olacaktır
MİRAS HAKKI
Ölüme bağlı tasarrufu iptal ettirmek sureti ile atanmış mirasçıları devre dışı
bırakmak isteyen yasal mirasçıların en sık başvurdukları yol, vasiyetçinin ölüme bağlı tasarrufu düzenlendiği tarih itibariyle “ehliyetsiz” (özellikle de demans hastası olması sebebi ile ehliyetten yoksun) olduğunu ileri sürmektir.
Demans hastası olan kişiler hak ehliyetine sahip olduğuna göre, mirasa da ehildirler.
Ölüme bağlı tasarrufta bulunan demans hastaları ayırt etme gücüne sahip olduğu dönemde bu işlemi gerçekleştirmişse vasiyetname geçeridir. Kaldı ki; vasiyetname kural olarak noterde resmi şekilde düzenlenmesi gerektiğinden, işlem sırasında noterin akıl sağlığı raporu talep etmesi gerekmektedir. Vasiyetname ile sağlık raporunun aynı tarihli olması şarttır. Ancak, vasiyetname ekinde yer alan sağlık raporu çoğu zaman mahkemece yeterli görülmemektedir. Çünkü, vasiyetname işlemi aynı gün yapılması gerektiğinden, sağlık raporunun heyet tarafından verilmesi mümkün olmamaktadır. Bu sebeple, sağlık raporu tek doktor tarafından verilmektedir. Vasiyetnameye karşı dava açıldığında, kişinin vasiyetnameyi yaptığı döneme yakın tarihlerdeki sağlık raporları, doktor muayene dökümleri ve kullandığı ilaçlara ilişkin tüm veriler delil olarak kabul edilmekte ve hastaya ait tüm sağlık raporları toplanarak, dava dosyası, rapor verilmek üzere Adli Tıp Kurumu’na gönderilmektedir. Bu tür davaların tamamında dosya, Adli Tıp Kurumundan gelen rapora göre şekillenmektedir.
NİŞANLANMA VE EVLENME
Demanslı bir hastanın ayırt etme gücü bulunmadığı takdirde, bu kişinin nişanlanması mümkün değildir.
Buna karşılık ayırt etme gücü bulunan ve fakat kısıtlanmış demanslı bir kişinin nişanlanması, kanuni temsilcisinin buna rıza göstermesi şartı ile geçerlidir.
Nitekim, yasal danışman atanmasının söz konusu olduğu durumlarda da, hakkında yasal danışman atanması kararı verilen demanslı kişi de nişanlanma bakımından tam ehliyetli sayılacaktır.
Demans gibi akıl hastalığına yakalanmış olanlar evlenmelerinde tıbbi sakınca bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla anlaşılmadıkça nişanlanamazlar.
Demans hastası bir kişinin, ayırt etme gücüne sahip ise ve evlenmesinde sakınca olmadığı resmi sağlık kurulu raporu ile tespit edilmişse evlenmesi mümkün olabilecektir.
Ayırt etme gücü bulunan ve fakat hakkında kısıtlama kararı verilmiş olan (yani sınırlı ehliyetsiz durumdaki) demans hastasının vasisi, evlenecek olan bu demanslı kişi yerine irade açıklamasında bulunmayacak, sadece onun evlenmeye ilişkin iradesine onay verecektir; evlenmeye yönelik irade yine bizzat demanslı kişi tarafından açıklanacak, vasisi ise evlenmeye razı olduğunu açıklayacaktır.
Ayırt etme gücüne sahip kısıtlı demans hastası kişinin vasisinin iznini almadan evlenmesi halinde, TMK madde 153 f. 1 hükmü uyarınca vasiye “evlenmenin iptali davası” açmak sureti ile bu evliliği ortadan kaldırma imkanı tanınmıştır.
Özellikle demansın ileri evreleri açısından demanslı hastanın ayırt etme gücünden yoksun olduğu nazara alındığında, evlenemeyeceği ve bu nedenle de hakkında rapor tanzimine de yer olmadığı;
Ayırt etme gücünden henüz yoksun olmayan, demansın ilk evresinde bulunan hastanın evlenmesi açısından bu hastalığının evlenmesine sakınca teşkil edip etmediği hususunda rapor alınmasının gerekli olduğu söylenebilir.
BOŞANMA
Akıl hastalığının boşanma sebebi olabilmesi için üç şart gereklidir:
a) Eşlerden birinin akıl hastası olması ve bu akıl hastalığının evlilik sırasında var olması;
b) Hastalığın iyileşmesinin imkansız olması ve bu durumun resmi sağlık kurul raporu ile tespit edilmiş olması
c) Akıl hastalığı nedeni ile diğer eş için ortak hayatın çekilmez hale gelmesidir.
Demans hastalığı da, ilerleyici özelliği ile ortak hayatı çekilmez kılmaya yatkın özellikleri ihtiva etmesi nedeni ile, bir boşanma sebebini teşkil etmektedir.
referans: DEMANSIN HUKUKİ BOYUTLARI LEGAL ASPECTS OF DEMENTIA İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ HUKUK YÜKSEK LİSANS PROGRAMI (İNSAN HAKLARI HUKUKU) Yrd. Doç. Dr. İdil Işıl GÜL